Diyabetin en yaygın erken belirtisi artan susuzluk hissi ve sık sık idrara çıkmaktır. Bu başlangıç belirtileri çoğunlukla yüksek kan glikoz düzeyinin bilimsel adı olan hiperglisemiyle bağlantılıdır.

Tip 1 Diyabet Belirtileri
Tip 1 diyabetin başlangıç belirtileri çoğunlukla ani, bazen de oldukça dehşet uyandırıcı bir biçimde kendini gösterir. İnsülin üretimi azaldığında glikoz, enerji için kendisine gerek duyan vücut hücrelerine taşınacağı yerde, dolaşım sisteminde birikir. Kanda glikoz artışı susuzluk hissine yol açar ve çoğalan glikozun idrara karışması sık sık idrara çıkmaya neden olur. Dahası vücut daha çok yakıt üretme çabasıyla yağ dokularını parçalamaya başlar ve yağ asitlerini serbest bırakır. Bu yağ asitleri keton denilen kimyasallara metabolize edilerek, kandaki asit düzeyini tehlikeli boyutlara yükseltir (buna ketoasidoz hali adı verilir). Diyabet ketoasidozu başlangıçta, aşırı susama ve idrara çıkma, dehidrasyon, kilo kaybı, mide bulantısı, kusma, açlık hissi, deride kuruma ve kızarma, hızlı soluk alıp verme, karın ağrısı ve zihin bulanıklığıgibi belirtilerle kendini gösterir. En net belirtilerinden biri nefesin meyve ya da oje temizleyicisi (aseton) gibi kokmasıdır. Diyabetik ketoasidoz derhal hastaneye gitmeyi gerektiren bir acil tıbbi durumdur.

Tip 2 Diyabet Belirtileri
Tip 2 diyabet genellikle uzun yıllar boyunca yavaş yavaş oluşur, ilk başlarda belirtileri fark edilmeyebilir. Aslında çoğu kişinin Tip 2 diyabete yakalandığı, kanda yüksek glikoz bulunduğunu gösteren rutin laboratuvar tahlilinde ortaya çıkar. Glikoz düzeyindeki yükselmeyle birlikte pek çok kişide daha önce sözünü ettiğimiz diğer belirtiler de görülür: idrara çıkmanın sıklaşması, artan susama ve sıvı tüketimi, ileri aşamalarda da açlık hissi ve yemek yeme miktarı arttığı halde kilo verme. iyi tarafı, kandaki glikoz miktarının kontrol altına alınmasıyla bu belirtiler kaybolur. Diğer yaygın belirtiler arasında görmede bulanıklık (gözdeki glikoz düzeyi değişikliğinden ötürü), halsizlik ve bitkinlik, tekrarlayan vajinal mantar enfeksiyonları ve deri ve ağız içi enfeksiyonları sayılabilir. Bunlar geçici belirtilerdir, kalıcı hasar bırakmaz ve kandaki glikoz düzeyi kontrol altına alındığında kaybolur. Bazı kişilerde periferik nöropati (el ve ayak sinirleri hasarı) ya da koroner kalp hastalıkları gibi komplikasyonlar diyabetin ilk işaretleri olarak ortaya çıkabilir. Bu komplikasyonlar kontrol altına alınabilir, ancak yok edilemez. Diyabetin bir başka olası başlangıç belirtisi de (ketotik olmayan) hiperozmolar hiperglisemi sendromudur. Bunlar yaralanma, inme, kalp krizi gibi önemli bir hastalık ya da ağır bir enfeksiyon stresinin kandaki glikoz miktarını aşırı ölçüde yükseltmesiyle (600 mg/dL’nin üzerine çıkması) ortaya çıkabilir. insülin miktarı (ketoasidozdaki gibi) aşırı keton üretimini gerektirmeyecek düzeyde olsa bile bu, yüksek kan glikozunu ve sodyum, glikoz ve hücrelerdeki suyu dolaşım sistemine çeken diğer moleküllerin yüksek yoğunlukta bulunduğu hiperozmolariteyi (kelimenin gerçek anlamıyla, kanın koyulaşması) önlemeye yetecek yükseklikte değildir. Hiperozmolar hiperglisemi sendromunun belirtileri arasında ağız kuruluğu, artan açlık hissi, mide bulantısı ya da kusma ve deride kuruma ve yanma gibi belirtileri sayabiliriz. Uyuşukluk, zihin bulanıklığı, hatta bilinç kaybına kadar varan sonuçlara yol açabilecek olan ağır su kaybı durumu daha da kötüleştirir. Uç vakalarda sonuç komaya kadar gider. Ölüme yol açmamak için derhal insülin tedavisine başlamak ve yüksek miktarda damar yoluyla sıvı vermek zorunludur.

Diyabet hastalarına kriz anlarında ilk müdahaleyi yaparken çok dikkatli olunmalıdır. Hastanın o an aşırı düşük kan şekeri sorunu mu yaşadığı yada kan şekerinin çok yüksek seviyelere çıkıp çıkmadığı bilinemez. Özellikle hasta bilincini kaybetmişse ve yanında durumunda haberdar bir yakını yoksa kolunda “Hayat Kurtaran Bileklik” olması birçok şeyi değiştirebilir.

Unutmayın, doğru yapılan bir ilk müdahale hayat kurtarır.